722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

RUHSAL SORUNLAR

SORULAR ANA SAYFA
Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Çeşitli İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

TÜM RUHSAL SORUNLAR HAKKINDAKİ SORULAR

Psikologlar ve Psikoterapi/Analiz hakkındaki görüşlerimiz, ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR >> Temel İnançlarımız linkinde yer alan
“Psiko-terapi ve psiko-analiz hakkında” ve “Psikologlar hakkında” başlıkları altındadır.

25 Aralık 2019
Dibe dogru gidiyorum

Sevgili Janus
Ergenlige gireli 5 yil oldu ve 5 yildir hayatim takintilarla, hayatin anlamini aramayla, dini sorgulamalarla geçti. Hala daha stoacilik, osho, senin yazilarini okuyorum. Bu yasama seklinin bir faydasini görmedim ve elimde tek seçenek var : degismek. Üniversiteye basliyorum, Okb hariç sagligim yerinde, ailemi seviyorum ama zihinsel ve içsel olarak, hayata tutunma ve özgüven olarak dibe dogru gidiyorum hatta zihinsel sagligim tam olarak yerinde degil diyebilirim. Nasil degisebilirim ? Nasil bu eski hayata bir tekme atip yepyeni bir ben, yepyeni bir yasam yaratabilirim ? Hayattan nefret etmeye basladim.

İKİNCİ MESAJ: Selamlar Janus ve ekibi ve ayrica sevgiler Bundan hatirlamadigim kadar ama kisa bir zaman önce serzenis gibisinden bir mesaj yazmistim. Kendimi berbat durumumdan nasil degistirebilirim demistim. O sorum cevaplanmadi ama ben senin diger yazilarini okudum. Ve basitçe anlattigin mesele sayesinde hayatim degisiyor, zihnim daha güzel hallere girmeye basladi. Çok tesekkür ederim Janus, gelismeleri bildirecegim.

YANIT

Nasıl oldu çözemedik, mesajınız eposta istemcisi program tarafından hatalı klasöre atılmış. Bu ilk kez oluyor; kusura bakmayın. Mesajları yanıtsız bırakmak kadar sevmediğim şey yoktur. Bir soruya yanıt “hayır” olunca veya bir ortamdan olumsuz etki alınca mesajları cevaplamamak ya da iletişimi kesmek özel önem verdiğimiz netiquette’e (“Net-etiket”, net görgü kuralları) uymaz.

[Görgü ve nezaket; masada hangi çatalın önce ele alınacağını bilmek, ya da servis edilen bütün ıstakozu nasıl yiyeceğini becermekle ilgisiz şeylerdir. Nezaket, ilişkilerde sorun yaşama katsayısını düşürmek adına karşı tarafa -istekle- bir öncelik tanıma özverisi/inceliği/becerisidir. Bence görgü ise öncelikle nazik olma gerekliliğini öğrenmiş olmak, ya da içgüdüsel olarak hissetmektir. Bu yüzden (kültürü gereği) soğana yumruk atarak kırdıktan sonra “cücüğünü” önce arkadaşına sunana nazik ve görgülü; konuğu -Zwiesel kadehlerde ikram ettiği- şarap için hatalı bardak seçince tek kaşını bile kaldıran ev sahibine kaba ve görgüsüz denilebilir. Nezaket en çok uyuşmaya istekli (iyi niyetli diyeyim mi buna?) insanlarda bulunur.]

Size ilk söyleyebileceğim (ya da hatırlatmak istediğim) şey bir okula başladığınızda, ya da bir şeyi yeni öğrenirken, ilk derslerin/adımların hep çok zor olmasıdır. Bisikleti öğrenme sürecinizi anımsayın. Ya da yüzmeyi öğrenmenizi… hatta lisan öğrenmeyi… Siz de daha okulun başındasınız, derslerin ağır gelmesini biraz olağan karşılayın.

Ve hemen eleştirilerime başlayayım: Eğer beyin yapınız -bu yaşta bile- “hayatin anlamini arama, dini sorgulama” benzeri eğilimler içindeyse başınız dertte olabilir; çünkü bu beyin elektriği yapısı kişiyi gündelik gerçeklerden uzaklaştırır. Yapmak istediğiniz, ya da beyin elektriğinizin sizi yapmaya yönelttiği şey yaşamın sırrını öğrenmek olsa da, aslında söz konusu hedefler bu elektrik ile elde edemeyeceğiniz yegane şeylerdir; çünkü bu elektrik yapısı, sizi asıl bilginin gizli olduğu gündelik yaşamdan -basit olarak nitelenen konulardan- uzaklaştırır.

Bu tarz “irdeleyici” (sözcüğü söylemesi bile tatsız, “hırlaya-hırlaya dırıldayıcı”yı anımsatıyor:) beyin elektriği bir tuzaktır. Beyinde olan yapısal bir eğilimi (derin düşünmeye yatkınlığı) -ilk tatmin bulunamayan süreçte- aktive ederek kişiyi tökezleten bir girişimdir.

Şöyle anlatayım: Kişi yaşamda tatmin bulamadığında (ki, bu sıklıkla, yaygın biçimde yaşanan bir durumdur), bir şeyler (ona Şeytan ya da NE diyebilirsiniz) hemen devreye girer (mutsuzluk onu davet etmiştir ne de olsa), beyindeki bu “derin düşünme” eğilimini aktive eder; onu yaldızlayarak kurtarıcı şeklinde “kakalar”. Artık depresyonların, panik bilmemnelerin gelmesini beklemekten başka yapacak şey yoktur. Orta direk denen işçi/köylü/esnaf/memur, ya da entelektüel (derin düşünme) eğilimi olmayan iş adamı/politikacı vb. arasında depresyon, panik ataktı benzeri şeylerin görülmeme nedeni budur. Onlar yaşarlar… siz düşünürsünüz. :)

Düşünmek tabi ki gereklidir. Ancak yaşamın içinde var olurken fark etmeden yapılması en iyi biçimidir.

“Hala daha stoacilik, osho, senin yazilarini okuyorum.”
Size; benim yanıtlarım dahil fazla yazı okumamanızı, bunalınca -erkekseniz- kankaya telefon açıp maç skorlarını konuşmanızı, -hanımsanız- kuaföre gitmenizi, ya da hemen hobinizle ilgilenmenizi önerebilir miyim? “İllaki kitap okuyucam, film seyredicem işte” inadınız varsa tanrı aşkına neşeli ve havai olanları seçin. Aranırsa neşeli roman ve eğlenceli film de bulunabilir eminim ki…

“Bu yasama seklinin bir faydasini görmedim”
Ha, şimdi anlaşmaya başladık. Sizi yürekten kutlarım bu gözleminiz için. Bunu fark etmek, yani stoaclığı bilmenin PE yaratmadaki yetersizliğini anlayabilmek, en önemli evrim basamağını geçmek demektir, buna inanın.

“ve elimde tek seçenek var : degismek”
Bu kez kutlamaya merasim ve alkışlar da ekliyorum… hatta bir de şampanya açtırıyorum. :D

“zihinsel ve içsel olarak, hayata tutunma ve özgüven olarak dibe dogru gidiyorum hatta zihinsel sagligim tam olarak yerinde degil diyebilirim.”
Bu yaşta bu kadar düşünürseniz bu mesajı yazacak kadar aklı başında olmanız mucize. :)

Zihinsel sağlığınız tabi ki tam olarak yerindedir. Beyin sadece fizyolojik olarak hastalanır. Ruh ve zihin hasta olmaz. “Ruh hastalığı” lafı bile son derece tehlikeli bir kelime öbeğidir… çünkü ruh hastalığı diye bir şeyin varlığını yaratmıştır. Algıları (yani beş duyu ile algıladığınız uyarıları) beyninizdeki -çok farklı nedenlerle meydana gelmiş olabilen- hatalı şablonlara (thought fom’lara) göre değerlendirdiğiniz için sizde keyifsizlik verecek NT salınımları olabilir. Sonuçlar boğucu da olabilirler, adamı mahvedecek düzeyde de… Ancak bunlar birer hastalık DEĞİL, geçici oluşumlar, kimyasal çorbalarıdır. İnançlarınızı (şablonlarınızı) değiştirdiğiniz anda (ya da “Yok lan böyle şey” deyiverip, buna inanabildiğiniz saniyede) beyin yeni kimyasallar salgılamaya başlayabilecek yapıdadır.

Mood (haleti ruhiye) beyindeki kimyasallarla oluşur, şartlarla değil. Yani şartların beyinde negatif kimyasal salgılatma kapasitesi yoktur; kimyasalı salgılatan SİZİN ŞARTLARI YORUMLAMANIZDIR. Gereksiz yere kahpe feleği suçlamak anlamsızdır; kimyasalı salgılatan felek ya da başka bir kahpe ;) değildir.

Bu sözlerimi hemen kanıtlıyorum: Anti-depresan aldığınız anda beyninizde bazı kimyasallar salgılandığı (daha doğrusu salgılanmayı sürdürdüğü, yıkılmadığı, engellenmediği) için şartlar, anti-depresan yuttuğunuz andaki ile tıpatıp aynı olduğu halde önemlerini yitirirler. Söz konusu mekanizme ilaçsız da tetiklenebilir: Spor yapmak, dans etmek, sevdiğinle seks yapmak, güzel bir yemek yemek, iki kadeh içki içmek, duş yapmak, banyoyu doldurup içine girmek benzeri onlarca hoşa giden aktivite aynı sonucu yaratabilmektedir.

“Nasil bu eski hayata bir tekme atip yepyeni bir ben, yepyeni bir yasam yaratabilirim ?”
Bunun için iki ayrı girişimde bulunmanız gerek. İki ayrı girişim için de iki ayrı liste hazırlamanız… Boş bir gününüzde ilk önce size zor gelen, yapmak istemediğiniz, yan çizdiğiniz, ertelediğiniz işleri alt alta yazarak bir liste yapın. İkinci olarak yapmak isteyip bir engel yüzünden yapamadığınız şeyleri yazın. Bu ikinci listedeki istekleri belirlerken -aileye ufacık yalan söylemek, birikmiş paranın bir kısmını harcamak benzeri- hafif çılgın takılın.

İlk olarak ikinci liste ile başlayın. Örneğin almak istediğiniz ama paraya kıyamadığınız için almadığınız o ayakkabıyı ya da elbiseyi, ya da after shave’i alın. Bir masaj salonuna gidin. İşi yarıda bırakıp balığa çıkın. Güzel bir restoranda uzun bir yemek yiyin. Bir gün boyunca işleri/dersleri kaytarıp, sorumluluklara yan çizip hobinizle ilgilenin. Beyinde NMler salgılansın (ödül devreleri tetiklensin).

İkinci olarak ilk listeye geçin; ertelediğiniz işleri adım adım, önemsizinden başlayarak ifa etmeye koyulun. Bu listede anneye “alışverişi ben yapacağım” ya da babaya “bu gün harçlık istemiyorum” demek... veya para arttırıp bütçeye katkıda bulunmak istediğinizi belirtmek… asık suratlı ya da sürekli hayat hikayesi anlatan yaşlı bir akrabayı ziyaret etmek… Gıcık olduğu için kaçınılan iş arkadaşının yakınına gidip onu -hırs içinde kalmadan- gerçekten, rahatlık içinde yok farz etmek… Hayvansever değilseniz bir sokak hayvanını beslemek yer alabilir. Asıl önemlisi bunları stres altına girmeden yapmaktır. Bunları yaptıktan sonra -eğer erkekseniz- rahatlıkla “Ulan ben ne adamın. Adamın dibi böle olur” diyebilirsiniz… çünkü gerçekten de anaerkil kültürde erkeklik, canının istemediği şeyleri görev olarak görüp istekle yapmakla çok yakından ilgilidir!

Sanılanın aksine erkekler üst otoritelere kadınlardan daha kolay uyum sağlar. Gerçekte emir alamayan kadınlardır. (Kadınlar sadece severlerse boyun eğerler ve edilgenleşirler.) Bu yüzden gerçek erkeklik modeline olmaya odaklanın.

Andığım sonucu yaratmak adına "modelleme"yi deneyebilirsiniz: Bir film kahramanı dahil, önünüze bir rol-modeli alın ve ona benzemeye çalışın (tabidir ki modelinizi seri katil, ya da saldırgan Viking kimliğinden seçmeyin.) İdeal anaerkil erkek olmasa da, erkek öğrencilerimin üzerinde -film kahramanı olarak- en sevilerek ve istekle üstlenilen model The Wedding Date (2005) filmindeki eskort Nick’tir. Kimliğinde anaerkil çok yan vardır. (Anaerkide İlk Çağlarda bile erkek eskortluk yaygındır. Tevrat’ta bu kişiler pagan tapım yerlerindeki “fuhşa vakfedilmiş erkekler” olarak geçer ve tabi ki lanetlenirler.)

İsterseniz filmi izleyin; size olumlu gelirse modelleyin. (Tabi ki eskort olmaya kalkmayın; o kimliği yorumlayın ve kendi kimliğinize perkiterek -diyelim- yaşlı ziyaret edin.)

Kadınsanız, içgüdüsel olarak doğru modeli seçebileceğinize inanıyorum.

Söz ettiğim şekilde iki taraftan “girişilen” karakter -eğer ısrarcı olunursa- giderek değişebilmektedir.

“Hayattan nefret etmeye basladim”
Olur bunlar arada… Bana da oluyor, Mali’ye de, babanıza da, iktidar partisi ya da ana muhalefet liderlerine de… Muhakkak Atatürk ya da hz. Muhammet bile zaman zaman benzer olumsuz hislere kapılmışlardır. Herkes zaman zaman birini öldürmek, intihar etmek, hayattan nefret etmek gibi lükslere kapılır… geçer bunlar kısa sürede. En kötü anı yaşarken birden tuttuğunuz takım (tabi ki futbola düşkünseniz) maçı 6-0 alırsa, ya da en sevdiğiniz pop şarkıcısı size deliler gibi aşk duymaya başlarsa bir şeyiniz kalmayacak olabilir. :D

Özetle: Nobel ödüllü bilim adamları “Tıpkı bilgisayar oyunlarında olduğu gibi gerçeklik olarak BAKTIĞINIZ KÖŞEYİ YARATIYORSUNUZ, arkanızda kalan planda her şey birbirine karışmış (smeared Hameroff) halde” derlerken; bunu deneysel olarak kanıtlamışlarken, hala “şuyum var, buyum var, şuyum, buyum” diye kendine eziyet etmek ne yazık…

Hiçbir şeyiniz yok; sadece olumsuz düşünmenize neden olan kalıplarınız, neural pathway’leriniz var. Hedefiniz -hasta masta olmadığınız için- “iyileşmek” değil, bu kalıpları dağıtmak, yaşama farklı bir bakış açısı edinmek, karakteri rafine etmek…

Biraz zaman alıyor tabi ki…

Aslında kalıpları dağıtmak an meselesi. “Yok” dediğiniz ve buna inandığınız anda siliniyorlar. Sorun kalıpların çabuk dağılmamasında değil, kalıpların dağılacağına çabuk inanılmamasında. :-)

“Ve basitçe anlattigin mesele sayesinde hayatim degisiyor, zihnim daha güzel hallere girmeye basladi.”
Çok sevindim. Ancak umarım yukarıda -kendinize yol gösterici olarak seçtiğiniz- sözlerime ters düşecek laflar edip, bir çuval inciri berbat etmemişimdir. Satıcılığın ana kuralı, alıcının seçtiğinden daha iyisinin olduğunu ona asla söylememektir. Bu yüzden sözlerim sizin seçtiğiniz sözlerimle çelişti ise, sizinkiler en iyisidir… çünkü işe yaramışlardır. İşe yaramaktan önemli ne var ki?

“zihnim daha güzel hallere girmeye basladi. Çok tesekkür ederim Janus, gelismeleri bildireceğim”
Çok, çok çok, çok sevindim… Size yanıt -istemeden- vermediğimiz halde güzel şeyler söylemek adına yeniden bize yazmanız harika bir beyin elektriğinizin olduğunun kesin kanıtı! Bundan sonra ne desem gereksiz... Yani daha fazla akıl vermeme zırnık gerek yok. :) Siz rotayı tutturmuş pupa yelken ilerlemektesiniz.


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -