722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

RUHSAL SORUNLAR

SORULAR ANA SAYFA
Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Çeşitli İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

TÜM RUHSAL SORUNLAR HAKKINDAKİ SORULAR

Psikologlar ve Psikoterapi/Analiz hakkındaki görüşlerimiz, ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR >> Temel İnançlarımız linkinde yer alan
“Psiko-terapi ve psiko-analiz hakkında” ve “Psikologlar hakkında” başlıkları altındadır.

16 Aralık 2019
Uzun süredir anksiyete ve depresif hissediyorum

Merhaba ben uzun zamandir antidepresan kullaniyorum bundan yaklasik 3 4 yil önce sikayetlerim basladi panik atak tarzi bir sey yasadim ve o günden sonra hastane hastahane gezdim hastalik aradim çok yogun kaygi ataklari geçirdim zamanla yorgunluk ve depresif olmaya döndü bu durum antidepresanlar belirtileri azaltiyor evet ama en temelde bosluk hissimi kaygilarini atlatamiyorum çok denedim ama yoruldum artik Burnum tikali oldugu için mi gevseyemiorum bilmiyorum psikolog psikiyatri gittim ancak tam anlamiyla yardimci olamadilar aslinda bunlari yasamdan önce de düzenli meditasyonlar yapmakta ve ilerlemekteydim hatta havasla ilgili bir iki çalisma da yapmistim acaba onlar mi etkiledi bilmiyorum açikçasi zaman beni oldugumdan çok farkli biri yapti ve nasil bu hale geldim aklim almiyor. Uzun süre antidepresan kullanmak belki de Bana zarar verdi ama biraksam da yine eski günlere benzer dönerim diye bir korkum var Egzersiz yapiyorum iyi besleniyorum ama nerede sorun var hala anlamadim ailesel ve ekonomik sorunlarim var evet ama bunlar beni o kadar etkiler mi bilemiyorum. Kafam çok karisik açikçasi nasil bir yol izlerim de içsel olarak ilaçlara ihtiyaç duymam ve kendimizi iyi hissederim?

YANIT

Yanıtları genelde önce teori bazında veririm; ardından gerekli ise mesajdaki cümleleri yanıtlarım. Bu kez bu alışkanlığımı bozacak, cümleniz ile başlayacak, oradan teoriye geçeceğim.

“panik atak tarzi bir sey yasadim ve o günden sonra hastane hastahane gezdim hastalik aradim çok yogun kaygi ataklari geçirdim zamanla yorgunluk ve depresif olmaya döndü”
Gördüğünüz gibi kendi kendinize teşhis koymuşunuz. :) Bu teşhisinizin (inancınızın) bir diğer kişi tarafından değiştirilmesi (sizi “tedavi etmek”) artık -siz inancınızı değiştirmeden- nerdeyse imkansızdır. Kuantum ortamında bir söz vardır: “Teşhis koymak, kesin kılmaktır”; çünkü inanç ile, birbirleri ile bağlantılı olmayan nöronlar "çakarak" (normalde nöronlar birbiri peşisıra çakarlar) "nöral senkronite" ve "volüm transmisyonu" yapmaktadırlar. Olağan çakışların gerçeklik yarattığı düşünülürse, bu denli (inanç ile yaratılan volüm transmisyonu sonrasındaki) büyük kapsamlı bir sinyalizasyonun yarattığı gerçekliğin sizin dışınızda biri tarafından değiştirilmesi bence imkansızdır.

Ve teorilere geçelim:

Beyinde olan bitene psikoloji değil, fizik açısından bakarsanız, sorunlara daha somut çözümler bulacak olabilirsiniz. Zaten parçacık fizikçileri ve nörobilimciler, psikolojinin tekelinde olan ortamlarda araştırmalar yapmakta ve yepyeni teoriler ortaya atmaktadırlar. Söz konusu teorilerin fizik ortamında araştırıldıkları için somut deneylere dayandıklarını da ekleyeyim. Örneğin bu teorilerde “bilinç altı” adlı bilim ortamında kanıtlanamamayı geçin, varlığı bile belirsiz bir yapı yoktur. İzninizle ben de sorunuza bu şekilde yaklaşacağım.

Kuantum mekaniği ile evrenin kişinin ölçümü ile meydana geldiği ve kişiye özel olduğu deneysel ortamda kanıtlanmıştır. Halka henüz yansımadığı için inanılması çok zor olan bu gerçeğe başta Einstein bile inanmamış ve bu yolda araştırma yapanları -ufaktan hakarete varan- ağır sözlerle eleştirerek engellemeye uğraşmıştır. Ancak sonunda defalarca yinelenen deneylerle (deneylerin sonucuna bizzat deneyleri yapan araştırmacılar bile inanmakta zorluk çektikleri için defalarca tekrarlamışlardır) olayın gerçekliği kanıtlanmıştır.

Ancak sorular (bilinemeyen noktalar) burada sona ermemiştir; çünkü bilim adamlarının karşısına bu kez da “ölçüm problemi” olarak adlandırılan durum çıkmıştır. Evren (gerçeklik) hangi yolla meydana geliyor, dalga fonksiyonu nasıl çöküyordur? Bu konuda bir sonuca varılamasa da aralarında Nobel ödüllü fizikçilerin bulunduğu birçok bilim adamı değişik hipotezler geliştirmişlerdir.

Bizim sistemimiz Stapp, Von Neumann ve Wigner benzeri dehaların ortaya attığı “Dalga fonksiyonunu bilinç çöktürür” şekilde çok kabaca özetlenebilecek hipotezdir. Yine kabaca şöyle diyebiliriz: Bilincinizin yapısı nasılsa, evreninizi öyle yaratırsınız.
Bu yüzden;
pozitif evren yaratmanın (sorunların çözümü) yolu beyinde PE yaratmak,
beyinde PE yaratmanın yolu hayata pozitif bakış,
hayata pozitif bakış elde etmenin yolu karakteri pozitif yönde değiştirmek
karakteri pozitif yönde değiştirmenin en kolay yolu ise inançları pozitif yönde değiştirmektir.

Çok yeni fizik teorilerin (örneğin ETC, QM ve QFT) ortaya çıkarttığı gibi beyinde -nöron çakmaları ile oluşan- EM alanlar vardır. Bu farklı alanların sentezi ile oluşan bir de ana dalga boyu ile bir alan meydana gelir. (Ya da farklı bir söyleyişle, ana alanın bir dalga boyu vardır.) Sözü edilen bu alan spiritüel ortamda ruh, okült ortamda ise aura diye adlandırılmıştır. Ana alanın dalga boyu, süperpozisyondaki (buna kader olasılıkları diyelim) benzer dalga boyları ile kontak kurarak ve genliğini arttırarak güçlenir. Bu denli önemli olan ana alanda inançlarınız baskın şekilde söz sahibidirler.

Bu yüzden “psikolojik sorun” diye bir şeyin varlığına inandığınız anda söz konusu beyin süredurumunu yaratan nöron sinyalleşmesinin pattern’i -inanç ile- (nöral senkronizasyon ile) kalıcı olur, kişi tarafından patikalaştırılır. İnanılan düşünce tekrar-tekrar düşünüldükçe -patika üzerinden geçmek anlamına geldiği için- patika giderek asfaltlaşır.

Güçlü bir ataerkil eğilime sahip Freud'un (ki, günümüzde birçok psikolog kendisinin ruhsal sorun sahibi olduğu konusunda hemfikirdir) milyarlara verdiği zarar, Yahudi düşmanı Hitler’in Yahudilere verdiği zarardan misli ile fazladır. Freud; neredeyse herkesi kendinde bir adet psikolojik sorun bulduğu noktasına getirmiş bir insandır.

Özetle; olumsuz hisler yaratan nöron çakışları (NT salgıları) inanç ile kalıcı hale getirilmektedir. Oysa madem ki evren HER NANO SANİYEDE BAŞTAN YARATILMAKTADIR, o zaman bunları bir saniyede yok etmek de mümkündür.

Peki, neden yok edilememektedir?

Bunun nedeni din ortamına göre Şeytan, bizim sisteme göre “bölme eylemini var eden yapıdaki EM alanlar”dır. Makrokozmos, bölücü ve birleştirici iki temel enerjinin çarpışma mekanıdır. Bu gerçek en somut şekli ile uzayda kara madde ve karanlık enerji olarak görülmektedir.

Söz konusu iki enerji dinsel ortama göre bilinçlidir; bilim ortamına göre ise bilinçsizdir. Bizler, imana yatkın kimseler olduğumuz için, onu bilinçli saymaktayız. Bu bilinçli, ya da bilinçsiz, ama kesinlikle iyi ve kötü olarak sınıflandıracak iki gerçekten biri sizi birleştirmeye, diğeri ayırmaya yönlendirir. Bunlardan hangisine “yol vereceğiniz” sizin seçiminizdir.

Genelde ne yazık ki NE seçilir. Bunun nedeni İlk Çağda Yahudilikle zirveye çıkan ve hala korkutucu bir şekilde etkin olan, hatalı doğrulardır. Bu doğrulara hepimiz bebeklikten başlayarak -iyi bir şey yaptıklarına inanan- ailelerimiz, sonra kültürümüz tarafından inandırıldığımız için kurtuluş zordur. Ancak herkes geçmiş enkarnasyonlarından getirdiği pozitif bilgilerle eninde sonunda yolunu bulur, NEden kaçma yöntemi geliştirir. Evrim, daima ileri işler. Sizin -belki de- bize yazmanız bu şekilde yorumlanabilir. Fakat yinelemem gerek: Yanlış inançlar köklü oldukları için temizlemek zaman alabilir… ama kesinlikle imkansız değildir.

Şimdi biraz ciddiyeti elden bırakalım... Önceden uyarayım; taşlaşmış kalıpların dışına korkusuzca çıkacak, pek çok kişinin tek kaşını kaldıracağı laflar edeceğim. Hoşgörüsüne güvenmeyen lütfen okumasın:

Tüm insanlarda doğal/temel bir omuz silkip ilerleme yetisi, “Ay, canımı daha fazla sıkamam” veya “Yok lan böyle şey” yaklaşımı, yani BOŞVERME kapasitesi vardır. Bu olağan nitelik ataerki tarafından -derin düşüncelere yönelmek büyük bir üstünlükmüş gibi gösterilerek- yok edilir.

[Bazı psikologlar bu "derin düşünmemek gerek" mecburiyetini basitleştirip "takma kafana" benzeri sözlerle yansıtmaya çalışırlar. Ama sosyal medya ile yayılan pop kültür etkisindeki kişiler ("ruhsal sorunum var fetişisti" desem ayıp etmiş olur muyum? :) bu öneri sonrasında psikoloğa sinirlenecekler, belki düşmanca tavırlar sergileyecekler, aleyhinde sosyal medyada başlıklar açacaklar ve kendilerini onaylayacak bir dolu destekçi bulacaklardır. (Bu bilgiyi, eskiden yazarı olduğum popüler bir sosyal medya sitesindeki yazışmalardan edindiğimi eklemem gerek.)]

Tüm -okültizm dahil- "pek değerli, pek derin, pek anlamlı izmler"; "düşünce sistemi" başlığında toplanabilecek metotlar; kanıtı/dayanağı olmadığı için "salla gitsin" laf-ı gezafları; BOŞVERME ve tüm keyif yaratıcı, elemden koruyucu "basit" doğal insan beyni yeteneklerini çaktırmadan yok etmeye uğraşırlar. [Bu yüzden size birisi, ya da bir öğreti "Sakın ha boşverme; düşün, irdele" diyorsa, hele durup-durup "akıl-da-akıl" içerikli konferanslar veriyorsa, ince bir tebessüm ile selam çakarak bu tipin yanından fertiği çekin, ya da kitabın kapağını açmamacasına kapatın.]

Kendi kendine depresyondayım teşhisi koyan kişilere derim ki: "Sadece cancağınızın istedikleri olmadığı için cancağızının sıkılmış olmasından başka bir şeyiniz yok." Cancağızınız “Biraz rahatlamam gerek, yoksa patlayacağım sıkıntıdan” demekte. Canınızın istediğini yaptığınız, yapabildiğiniz, bedelini kahramanca ödeyerek yapabildiğiniz, yani size engel olan korkuları yendiğiniz anda, ne pesresyonunuz kalacak, ne da başka bir dilimin dönmediği halt… :))))

Beyninizin "Bu yaşam modeli seni kesmiyor, değiştir" uyarısını miskinleştirici bir hastalık olarak yorumlamak, "istekleri elde etme safarisi" adı verilebilecek maceraya yan çizmekten (kolaycılıktan) başka bir şey değildir. Süzüle-süzüle, kendine acıya-acıya "Mestresyondayım" dedikten sonra çamura yatmak, dışarıdaki zorlu "istekleri elde etme" çabasına girmek yanında ne de kolaydır. Yaşamda mutluluğu getiren bilgi değil, eylemdir. Eskilerin değimi ile: "Nerede hareket varsa, berekete oradadır". Bilgi de önemlidir tabi ki, ama en değerli (işe yarar) bilgi, KİŞİSEL ÇABALAMA İLE ELDE EDİLEN, KİŞİYE ÖZEL BİLGİLERDİR; kitaplardan edinilen onun-bunun (bizimkiler dahil) görüşleri değil...

Ne acıdır ki Freud gibi kimliklerin etkisindeki kültürün etkisindeki kişi(!) ilk can sıkıntısında (beyin uyarısında) kendine “teşhisi” koyar ve kendini altından kalkılması zor bir felaket altına sokar. Evet; olumsuz beyin elektriğini yaratan NT çorbaları hastalık olarak görülüp, çorbanın içeriğine havalı adlar da takılabilir (ve bunlara inanç oluşursa asfaltlaştırılabilir, gerçekten bir hastalığa çevrilebilir). Ama onlar hala da an bazında meydana gelen ve kolayca değişebilme kapasitesi taşıyan beyin elektriği patternleridirler.

Aslında bu tuzağa düşmemek adına yapılması gereken basittir: Can sıkıntısı ilk duyulduğunda bunu bir uyarı olarak almak, bütün bir güç ile, saniye gecikmeden ilk önce sevilen işlere atlamak, beyin elektriği bir ölçüde pozitive edildikten (PE envoke edildikten) sonra yaşam koşullarını (şartları ittirerek, bedeller ödemeyi göze alarak) rafine etme yoluna gitmektir. Zor bir yoldur, bir sürü şeyi geride bırakmak ve çeşitli nedenler yüzünden hafiften acılar çekecek olmak da beklemektedir kişiyi (zafer daima hasar ister)… ama olduğu yerde (kişiyi tatmin etmeyen yaşam modelinde) kalmak, uzun vadede acının asıl büyüğünü getirecektir.

O zaman: Haydi, kalkın ayağa; yeniden meydan okuyun hayata.1

Zorluklarla göğüs göğüse itişerek ilerlemekten başka da hiç bir çıkış yolu yok. Bazı ataerkil (ve de neredeyse tüm toplumları avcuna almış, ya da giderek almakta olan) "büyük adamların" ;-) palavralarına kanarak yarattığınız olumsuz beyin EM alanlarına gömülüp yitirdiğiniz zamana yazık.



DİP NOTLAR

Bu söz, neredeyse kırk yıl önce varlığım tarafından bana söylenmiş, yıllar içinde defalarca öğrencilerime yinelediğim bir sözdür.


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -