722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

MAJİ

SORULAR ANA SAYFA | TÜM MAJİ SORULARI

Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi/Rüyalar | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Farklı İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

SON EKLENEN SORU        |        TÜM SORULAR        |        JANUS'A SORUNUZU İLETİN!        |        ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

16 Aralık 2020
Büyücülük hakkinda

Merhaba Janus ve ekibi Bir sorunuzda okültle uzun zamandir ilgilenmediginizi söylediniz. Adept olsaniz da, anladigim kadariyla gücünüzü ruhsal gelisim, manevi yolculuk gibi seylerden ziyade isteklerinizi gerçeklestirmek için kullaniyorsunuz. Çünkü gerçekligi biz yaratiyorsak, uydurdugumuz maneviyatta mi gelisecegiz bakis açiniz var. Sizce majide önemli olan bir ekolde ilerlemek mi yoksa tamamiyla inancini, o gerçekligi çöktürme yetenegini gelistirip diledigini elde etmek mi ?

Bir ekolde ilerlemenin verdigi bazi yetenekler var mi, atiyorum bir kabalist Kether e yolculuk yapinca güç kazaniyor, degisiyor mu ? Yoksa tamamen psikolojik mi ?
Halbuki büyücüler bu alemleri dünya kadar gerçek kabul etmis yüzyillardir.
Bu dünyada ne isimiz var madem bu dünya da astral alem kadar kendi yaratimimizsa ?

Bu arada dedikleriniz çok güzel de, olmuyor. Mantigi var dediklerinizin ama dünya ayni dünya, biz ayni biz. Sorun nerede bilmiyorum

Tesekkürler, sevgiler

YANIT

Önce uzunca bir saptama yapayım, sorunuzu yanıtlamaya sonra geçeyim; çünkü aramızda ciddi bir anlaşmazlık var. Sözlerim yine maji hakkında olacağı için atlamamanızı rica ederim.

“gücünüzü ruhsal gelisim, manevi yolculuk gibi seylerden ziyade isteklerinizi gerçeklestirmek için kullaniyorsunuz.” ve “gerçekligi biz yaratiyorsak, uydurdugumuz maneviyatta mi gelisecegiz bakis açiniz var” demişsiniz. Hiç mi hiç böyle bir bakış açımız yok. Bizler imanlı adamlarız. Öyle ki, ben kendimi yaygın olmayan bir dinin din adamı olarak görürüm.

Ayrıca kesinlikle -gücümü değil de, bildiklerimi diyeyim- isteklerimi gerçekleştirmek için kullanmam. Önceki yanıtlarımda da dile getirdiğim gibi adept olmak belki sadece bu demektir.

Hemen birkaç örnek vereyim. Dostlar arasında olduğuma inandığım için, sırlarımı da paylaşmış olacağım. ;-)

  • Bana ilgisini lütfeden evli hanımı eşinden ayırma çalışması yapmıyorum.
  • Yıllarca biriktirdiğim bilgilerimi yansıttığım ve basılmasını İSTEDİĞİM bir kitabım var; basılıp çok para kazanma ve biraz olsun elimin açılması çalışması yapmıyorum.
  • Yaptığım bir hata yüzünden bana çok kızgın olan ve bu yüzden canımı sıkacak davranışlarda bulunan, sinirli anlarımda düşüp bacağını kırmasını İSTEDİĞİM iş arkadaşıma lanetleme çalışması yapmıyorum.

Ama, saçlarım daha da dökülmesin, kuru-pilavı daha az yemeyi başarayım, çevremde ilgilerini benden esirgemeyen çok hanım olsun, eski sporculuk günlerimden kalan, yaşlılık nedeni ile arada fena vuran sakatlığımın ağrısı beni yatırmadan geçsin, diş hekimine gidecek cesareti bulayım, sırtında kötü yara açılan sokaktaki bebeklerden biri çabuk iyileşsin diye çalışma yapıyorum. (Saçlarım konusunda utanç verici düzeyde başarısız olduğum, fotoğraflarımdan anlaşılabilir.:D) Yani çok istediğim şeyler için DE çalışma yapıyorum. Hangi konulara maji çalışılacağı bilgisidir sizi adept yapan.

Bu gerçeğin ve seçimin gerisinde ilahi bir durum/seçim değil, basit bir fizik/mantık ve çıkarcılık felsefesi vardır! Başkalarının alanlarına girerseniz, onlara istemedikleri şeyler yaptırmaya veya acı vermeye kalkarsanız, NE celp edersiniz, bu yüzden başarılı (yani adept) olamazsınız. NE, öncelikle başarıyı ve keyfi engeller.

Majiye bir adept olarak yaklaşırsanız, yani hangi doğru şeyler için maji yaparsanız;

  • Belki bir hanımı yitirir, acı çekersiniz, ama evli olmayan benzerini bulursunuz.
  • Kitabınız basılmaz; ama sitenizden sizi daha anlayacak, sevecek, söylediklerinize saygı duyacak, en azından gerçekten ilgilenecek kişiye ulaşırsınız.
  • Düşmanlık eden iş arkadaşınızın zorlandığını görünce gizlice ve sinsice haz dolu kahkahalar atamazsınız, ama gün gelir, karşılıklı olarak hiç de sandığınız kadar bet kişiler olmadığınızı anlar ve comrade olursunuz.
Adeptliğe ulaşmak biraz dişini sıkma, pastaneye dalmış çocuk gibi her lezzetli bonbona zıplamama gücü ile ilgilidir. Adeptler, deneyimleri (çok şey yaşamış olmaları) nedeni ile evren işleme sistemini apaçık gördükleri için uyanıkça bir kar/zarar hesabı yapma yeteneği edinmişlerdir. Onlar yüce bir ruhtan çok, deneyimli tacir kafasına sahip kişilerdir. :D

Diğer insanlara majikal çalışma yapmama kuralı gerisinde bir çelişki olduğu sanılabilir; çünkü eğer gerçekliği insan bilinci yaratıyorsa, o zaman istediği gibi yaratabilmeli ve yarattığından zarar görmemelidir.

Kavranamayan nokta ise majinin evrendeki iki ayrı ve birbirine zıt alandan birinden enerji çekerek yapıldığıdır. Özetle; ya PE ile evren yaratırsınız, ya da NE ile… Daha basit bir söyleyişle: Doğru, evreni siz yaratırsınız, hamuru siz mayalarsınız ama, ya bataklık çamuru suyu ile, ya da tertemiz ve pırıl pırıl akan bir pınar suyu...

Maneviyatı, ruhsal gelişimi boş verin: Diğer alemde, bir şahane yer vardır. “Maneviyat” ve "ruhsal gelişim” sözleri ile ifade edilemeyecek kadar keyifli, eğlenceli, coşkulu, şen bir yerdir orası. Müslümanlıkta cennet adı altında mükemmel sembolizasyonlarla apaçık anlatılır. Evrim, ulu (ve biraz da renksiz, hatta sıkıcı, en azından fazla karizması bulunmayan) bir adam olmak için değil; o eğlence parkına bir an önce ulaşmak için gereklidir. Evreni ya cennetten, ya cennet dışından hamur alarak yoğurursunuz.

Farklı şekilde, iyice basitleştirerek anlatayım: Bize göre bir tanrı vardır. Dindar kişilere göre de vardır. Ama ne bizler, ne de dindar kişiler “Eh ne olsa Yaratıcı/Allah var, ben hiçbir şey için bireysel çaba göstermeyeyim” demezler. Hala işe gider, toprağı eker, çocuk doğurur, derslerine çalışırlar. Sürekli bir şeyler kullanarak bir şeyler var ederler. Dindarları, imanlıları da geçelim. Tüm insanların kimi güzel sebzeleri eker, sağlıklı yemekler pişirir, sevdiklerini mutlu ederler; kimiyse adam dolandırır, kadın döver, hayvan tekmelerler. Tüm bu seçimlerde Yaratıcı hala vardır. Nasıl yerden sebze toplayıp ya yemek yapmak, ya da bazı bitkilerle zehir üretmek mümkünse; maji de bazı enerjilerle kontağa girip ya güzel şeyler yaratmak, ya da zararlı şeyler yaratmaya kalkıp hem becermemek, hem de eldekinden de olmak (yani enayinin önde gideni olmak) anlamındadır.

Ayrıca büyücüyüm, adeptim, magus’um, şöyle muhteşemim diyen her kişinin sözlerine kafa sallamak da doğru olmayabilir. Akıllı adam kuru söze değil, söz sahibinin yaşamına bir göz atar. Ben “majisyen” denilen nicesinin –af edersiniz- pervasızlıkları yüzünden adept-madept olmadığını pek de iyi bilirim. Cümlemi okuduktan sonra “Adam amma da salladı haa!” mı diyorsunuz? Olabilir; izin verin sözlerimi kanıtlayayım: Neden Golden Dawn “capo di tutti capi”leri tıpkı sıradan insanlar kadar bir dolu dünyasal dertle uğraşmaktadırlar? Hepsinin hayatı hastalıklar, başarısızlıklar, ayrılıklar, kısır çekişmeler ve benzeri ile en “tanrım beni baştan yarat”çılarınki kadar bettir. Çok af edersiniz ama maji, kendilerine kaliteli ve keyifli bir hayat vermedi ise ben ne anlarım onların yaldızlı adından? :D

Bu uzun saptamayı yaptıktan sonra maji hakkında rahat rahat konuşmaya koyulalım.

“Sizce majide önemli olan bir ekolde ilerlemek mi yoksa tamamiyla inancini, o gerçekligi çöktürme yetenegini gelistirip diledigini elde etmek mi ?
Her ikisi de ya da hiç biri! :)

Çok devrimci sözler edeceğim ve bu sözler 722 sisteminin temelidir.

Majide sistem yoktur. Sistem, insanların var olan sırları astraldan söküp alması DEĞİL, bilinçleri ile bir yöntem yaratmalarıdır. Eğer kişi bir sisteme inanıyorsa ya da bir sistem yönlendirmesi ile çalışarak daha rahatsa, o zaman istediği sistemi seçmesi onun için en iyisidir. Ama bir diğer kişi, sistemleri boğucu buluyorsa, çalıştığı sistemde aklına yatmayan taraflar olduğu için inancı da tam olmuyorsa, o zaman cancağızının istediği sistemi yaratması, ya da sistemsiz çalışması en iyisidir.

Şöyle basitleştireyim: En klas olduğu iddia edilen sistemlerde çalışan bir grupta olan, ama beyninde Planck ölçüsünde “Yok abi, böyle şey olmaz, bunlar resmen saçmalık, daha kafayı yemedim, bana bu işlere inanmak yakışmaz” kuruntusu bulunan majisyen; her sabah yataktan kalkınca “üç kez sola fırıl fırıl dönüp, üç kez de horoz gibi ötünce geceki çalışmam başarılı olacak” inancı taşıyan majisyen yanında “Magusların chaudron temizlikçisi” mevkiinde kalmaya adaydır.

“Bir ekolde ilerlemenin verdigi bazi yetenekler var mi, atiyorum bir kabalist Kether e yolculuk yapinca güç kazaniyor, degisiyor mu ?”
Bir ekolde ilerlemek eğer düzenli çalışmak anlamındaysa aprentisin beyin değişimine yardımcı olacaktır. Ayrıca bir sistem içinde olmanın aprentislere verdiği güven de azımsanmamalıdır. Yani aprentise sistem güven ve böylece inanç veriyorsa, sistem yararlı olabilir. Ancak görülmelidir ki yararı asıl üreten “sistem” değil, “sisteme inanan bilinç” tir.

Kether neymiş değerli kardeşim. :) Kabalist arkadaşlara saygısızlık etmek istemem. Onlar inanıyorsa kendi dünyalarında bu bilgiler değerlidir. Ama uzun zaman Kabala ile çalışmış biri olarak kısa sürede bende uyandırdığı yegane başarı her çalışmada gelen gülme hissini bastırmayı becermemdir.

Madde evreninin, fizik kuralların tam cozutarak işe yaramazlaştığı bir yerden -Kuantum uzayından- türediği (asıl mekanın orası olduğu) bilim ortamında kanıtlanmışken, dileyen evreni on kesin parçaya böler ve birinden diğerine birbirine dolanmış yılan, gençkız, atlı prens, tek boynuzlu at imajinasyonu aracılığı ile geçerek maji yapar. Kişisel bir seçimdir bu.

Ben (biz) ise -eğer ofis dışındaysam, bir nedenle çalışmam gecikmişse ve ofise dönmeme daha bir süre imkanım olmayacaksa- sokağın ortasında bir ağaca elimi dayar, gözüm kararmış gibi yapar, elimi alnıma koyar, çalışmamı yapar, niyet bozmamış olurum. Bu yüzden bizde -öğrencilerin “elektrik kesildi çalışamadım” bahanelerine benzer “dışardaydım çalışamadım” şeklinde kaytarmalarına imkanları yoktur.

“Yoksa tamamen psikolojik mi ?”
Peki “psikolojik” neymiş arkadaşım? Psikolojik-misikolojik diye şeyler yok. Freud hazretin sevgili yaratısı bilinçaltı var mı? Hiç sanmıyorum. Zaten birçok çevrede ciddi ölçüde tartışılıyor artık.

Peki hiç bir şey yok mu o zaman?

Olmaz olur mu? Çok şeyler var!

Hem de Freud’un, hatta Einstein’ın tahmin edemediği şeyler bunlar!

Alanlar var… Onlarla kontaklar var… Senkronizasyonlar var… Rezonanslar var…

Bu gerçekliklerin birbirleri ile etkileşimlerini ve var etme güçlerini, İMKBdeki brokerlara benzetebilirsiniz.

Bu brokerların Borsa istanbul’u ise neresi dersiniz?

Hayır bilemediniz, bilinçaltı, bilinç üstü, bilinç çatısı, bilinç bodrum katı değil. Borsa İstanbul, miktotübüllerdir. :) Alım satımlarla (borsada seçtiğiniz kağıtlarla) evreni yarattığınız ortam, yani evreni yaratan kuantum olaylarının meydana geldiği ortam, ortalama 86 milyar nöronun her birinin içindeki mikrotübüllerdir.

“Halbuki büyücüler bu alemleri dünya kadar gerçek kabul etmis yüzyillardir.”
Her birimiz, yani öncel büyücüler kadar bizler de, bir sonraki kuşak tarafından hafiften “bıyık altından” gülünmeye hazırlıklı olmalıyız. Dahi denilen Einstein bile kuantum mekaniğine ölümüne karşı çıkmış, kanıtlanan nice gerçeği kabul edememiş, çelmelemek için elinden geleni yapmıştır. Bu gerçekler pop kültürden bilgi alan halka yansımaz. Bizden sonraki kuşak büyücüler, yani sizler, “Yav, bu adamlar mikrotübüller demişler, ama asıl maji şurada, şurada, böyle, böyle yapılır, anlayamamışlar, kih kih” diyeceksiniz. Bu bir bayrak yarışıdır ve bayrağı alan ileriye değil, geriye bakarsa tökezler.

“Bu dünyada ne isimiz var madem bu dünya da astral alem kadar kendi yaratimimizsa ?”
İşte kitabımda anlattığım konu bu ve anlatabilmek için kalınca bir kitap yazdım. :)

Çok basite indirgeyerek anlatmaya çalışayım.

Evren, tamlık içeren (bu yüzden mutluluk dolu olan) bir ana alanın, virtual photonlara benzetilebilecek kabarcıkları (bubbleları) ile var edilen bir mekandır.

Tamlık içeren alan, inançsızsanız bir fizik plan, imanlıysanız, tanrıdır. Bilmediğimiz bir neden yüzünden meydana gelen bu kabarcıklar, ana alandan uzaklaşan hatalı bilinç fışkırmaları, yani insan bilincidir. Adı geçen fışkırma, dinlerde “cennetten kovulma” olarak adlandırılır. İşte makrokozmosu, yani bizim evreni, bu karmanyola biçimde yaratan o bubblelardır. Kabarcık sakinleşir, yerine dönerse, evren-mevren de yok olur. Bu nedenle kendi yarattığımız bet bir bataklıkta, çamurda pataklayıp çıkamamak gerçekten gülünçtür.

“Bu arada dedikleriniz çok güzel de, olmuyor.”
Beni küstahlıkla lütfen suçlamayın ama söylemesem olmaz: “Olmuyor değil, siz yapamıyorsunuz kardeşim.” Ama dilhûn olmayın, yapamamanız çok-çok doğal, normal, olağan. Tıpkı sizden önce bu dünyaya çekilmiş, hatta belki de defalarca çekilmiş, sonra değişerek çok daha keyifli yerlere çekilmiş, bir daha buraya ayak basmamış katrilyarlarca ruh, ya da bubble gibi idi, siz de bir gün öğreneceksiniz. :) Evrimde geri dönüş yoktur.

“Mantigi var dediklerinizin ama dünya ayni dünya, biz ayni biz. Sorun nerede bilmiyorum”
Bu dünya, bu frekanstaki alanların ve (yani benzer frekanstaki bilinç alanlarının) dünyasıdır. Bir diğer deyişle bizler bu frekansı ürettiğimiz sürece var olacaktır ve de bizler de bu frekanstaysak burada olmayı sürdüreceğiz. Ama frekans değişince daha iyi (veya nadiren de olsa daha kötü) yerlere “gideceğiz” (hyperspace’de farklı evrenler ile senkronize olup, orada çökeceğiz). Ama başka bubble’lar bizim önceki frekansımızı ürettikleri için bu dünya (mokrokozmos/evren) da hep var olacak.

Bana soru yönelttiğiniz için ben teşekkür ederim. Bizlerden de size sevgiler...


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -