722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Pozitif Enerji Eğitimi Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

POZİTİF ve NEGATİF ENERJİ

SORULAR ANA SAYFA
Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Çeşitli İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

TÜM POZİTİF ve NEGATİF ENERJİ SORULARI
20 Ocak 2020
Hatada diretmek (Sosyallik/Anti-Sosyallik)
(DİKKAT!Soru uzun olduğu için açıklama bölümlerinde küçük font ölçüsü kullanılmıştır.)

Merhabalar, nasilsiniz ?
Umarim keyfiniz yerindedir.

Nasil giris yapmam gerektigini daha fazla düsünmeden anlatmaya baslayayim; çok uzun bir süredir size soru sormak dogrusu size sükranlarimi iletmek için git geller yasadim, aslinda su an ilkokul yillarima döndüm desem yerdir.
Çok sevdigim ve saygi duydugum ögretmenime soru sordugumda hissettigim heyecani tekrar yasiyorum, uzun zaman sonra bu hissi yasamak beni farkli bir duygu durumuna soktu.

Söyle yerimde dogrulup, sakin bir nefes aldiktan sonra devam edeyim; bundan tam 3 sene önce, gece saat 03.00'da çalismami birakip biraz kafa dagitmak için bilgisayar basina geçtim ve ardindan sik sik ziyaret ettigim bir siteye göz attim. Solda ilgimi çeken söyle bir baslik vardi; (bu kısım metinden çıkartılmıştır) yanlis hatirliyor olabilirim, lütfen affedin - konuyu okumak için basliga daldigimda tüm yazilarin arasinda farkli bir mesaj dikkatimi çekti, halbuki hiç adetimde degildir hosuma giden mesaji kimin yazdigina takilmam, ama o an bir istisna meydana geldi ve uykusuz kalma pahasina yazarin tüm mesajlarini bir çirpida bitirdim. Yazdiklari gerçekten ilgi çekiciydi.

Benden yasça çok büyük ve bir hayli deneyimli olmasinin yani sira kendisini çok eglenceli bir dille aktarmayi basariyordu. Simdi dediklerimden yasça büyük insanlar keyifli olmaz veya eglenemez anlami çikmasin. Demek istedigim; sanki uyumlanmayi digerlerine göre daha iyi basarabilmis gibiydi, ben büyügüm "en çok bana soracaksiniz bana" diye çikismiyordu mesela. Bilgisini paylasmakta bir beis görmüyor yanlis anlasilmalar karsisinda çirkinlesmiyordu. O dönemki hobilerimden birisi bu yazarin yazdiklarini tekrar tekrar okumakti, kendisi mecra degistirene kadar onu takip ettim. Her neyse, lafi çok uzattim. Zaten kimden bahsettigimi de anlamissinizdir :)

O günden bu güne sizi keyifle takip ediyorum ve size içten bir tesekkür borçlu oldugumu düsünürek bunlari yaziyorum.
Siz bilmesenizde bu site vasitasiyla sürekli yanimdaydiniz. Içimin sikildigi anlarda, egitim için ailemle takistigimda, kendimi dislanmis hissettigimde, çok sevdigim yalnizligimda, sevdiklerimi kaybetmekle burun buruna geldigimde, güzel olan keyifli anlarimda, hep yanimdaydiniz. Bana sürekli destek oldunuz. Bunlar benim için o kadar anlamli ve degerliki size ve arkadaslariniza ne kadar tesekkür etsem azdir. Laf olsun diye degil, gerçekten tüm içtenligimle söylüyorum bunlari. Hala durmayip birde sizi yüzsüzce ikna etmeye çalismamda bunun göstergesi olabilir :)

Aslinda size soru sormaktan azda olsa çekiniyordum, çünkü kuantum mekanigi, ezoterizme veya maji alaninda ne yazik ki anlamli diyebilecegimiz ölçüde bir hakimiyetim yok.
Özel hayatimdan veya problemlerimden bahsetmeyi de pek sevmem - bunu yazinin devaminda kendimle çelisme ihtimalini ön görerek söylüyorum :) - Ayrica mesguliyetinizi biliyorum, siz bu kadar yogunken yazacagim upuzun bir yaziyla vaktinizi almak istemiyordum. Hem bir baskasi size kendisi için çok önemli bir soru sorduysa ona da haksizlik yapmaktan çekiniyordum. Bencil ve kaba olmanin yani sira dayatma yapiyor olma düsüncesi de beni rahatsiz ediyordu.

Hal böyleyken soru sormayi sürekli erteledim durdum, belkide uzaktan izleyip dahil olmak istemiyordum. Ama buraya kadarmis, daha fazla dayanamadim.

Peki degisen ne diye soracak olursaniz; buradan da gitme ihtimalinizi göz önüne alarak, hiç olmadi size tesekkürlerimi ulastirmanin gerekliligini hissettigimi söylemek isterim.

Artik soruma ya da sorularima geçsem iyi olacak gibi.

Kendi seçtigim yalnizligima ziyadesiyle düskün birisiyim. Günlük rutinime siki sikiya bagli olsamda, keyif çatma isini çalismaya göre biraz daha uzattigim oluyor :) Zaten günümün yarisi keyif çatarak diger yarisi da çalisarak geçiyor. Her isimi planlayarak saati saatine yapmaya çalistigim için hiç yoktan ortaya çikan beklenmedik isler beni strese sokuyor. Inanin gün içindeki tüm dengem otuz dakikalik bir gecikme sebebiyle dagiliyor ve keyfimi kaçirmaya yetiyor. Sosyal medyayi kullanmam, haber alma haricinde telefonu elime almam.

Açikçasi bire bir gerçeklesmeyen iletisime karsi biraz mesafeliyim diyebilirim, böyle saatlerce mesajlasmak ya da konusmak pek tarzim degildir. Tüm bunlara binaen sosyal hayatim neredeyse yok oldu gitti. Yakinlarim yalnizliga ve sakinlige olan düskünlügümü bildikleri için pek bir sey demiyorlar, ancak hissediyorum; bu gidisat iyi degil. Bu yüzden "iki günü esit olan ziyandadir" sözünün gerçekligini yasayarak deneyimlemek istemedigim için kendime bir çikis kapisi ariyorum, o kapiyi bulsamda ne yazik ki açmak istemiyorum. Bunun ciddi bir NE ortami olusturdugunun farkindayim, içinde bulundugum durumdan uzaklasmam gerektigi yönündeki hislerimde bunun bir delili olmali. Neticede tüm günümün çalismak ve keyif çatmak arasinda gidip gelmesi iyi olamaz. Belirli bir rutin sahibi olmak, her zaman için dengeli oldugumuz anlamina gelmez diye düsünüyorum. Örnegin, Eylül ayindan beri en yakin arkadaslarimi görmüyorum, bu sürede onlari özledigimi fark ettim. Açik alanda Ay isiginin altinda ya da uzaklarda çakan simseklerin manzarasina karsi oturup bira içmeyi, saatlerce güzel sohbetler etmeyi, kana kana kahkahalar atmayi özledim. Peki dogrusunu bu kadar iyi bildigimiz, ancak yanlisi degistirmek istemedigimiz zaman ne yapmamiz gerekiyor ?

Sizin deyiminizle odaya dev bir örümcek girdiginde tüm enerjimizi kaçmak için kullaniriz. Acaba bu zarari yeteri kadar anlamadim mi ? Çünkü örümcegin gelisini hissediyorum ama harekete geçmiyorum. Insan yanlisin zararini bildigi, hissettigi halde neden bunda bu kadar israr eder ki ?

Yazdikça aklima daha çok soru geliyor, ama iyisi mi ben ara vereyim ve artik düsen çenemi yerden alayim :)

Yine de bu benim suçum degil, Ay'im ikizler yerlesiminde. Ne yapabilirim ki ? Bunlar hep onun suçu :)

Saka bir yana, umarim sorularimla ve bu uzun yazimla caninizi sikmamisimdir. Üslubumda ve yazinin tümünde gözümden kaçirdigim hatalar için sizden ve moderatörlerden özür diliyorum. Heyecanim hala dinmedi, bunun için saçmalamis olabilirim, lütfen mazur görün :)

Unutmadan, burada oldugunuz ve hiç tanimadiginiz insanlara elinizden geldigince yardim ettiginiz için size bir kez daha tesekkür ederim. Özverinizi, çalisma azminizi, efendiliginizi bunlarin yani sira hosgörünüzü takdir ettigimi belirtmek ve tüm bu yönlerinize imrenerek baktigimi da söylemek isterim :)

Sorularimi yanitlamasaniz bile olur. Zihnimden geçenleri ve tesekkürlerimi tüm kalbimle size iletmis olmayi bilmek benim için yeterli. 20'li yaslarimin basinda (sizin için bir çocuk olabilirim) sizin gibi insanlarla karsilasmak bile benim için büyük bir nimettir.

Sisteminizi anladigim kadariyla hayatima adapte etmeye çalisiyorum ve sizi, aslinda arkadaslarinizi da kendime bir rol model olarak görüyorum. Elbette sizi takip ettigim bu süre içerisinde yatlara, lüks otomobillere, birbirinden güzel iyi huylu hanimefendilere kisaca çok rahat bir yasama ulasmadim. Zaten hanimefendiler disinda :) bunlara sahip olmayi da istemem. Aza tamah etmek, mütevazi olmaya çalismak ya da kolaya kaçmak degil bu, ben sadece zevk aldigim isi yapmak için çabaliyorum. Kisaca; üretken, verimli ve çevresine faydali bir birey olarak var olmayi istiyorum. Bunu basarmak için sevmedigim isleride ihmal etmemem gerektiginin de bilincindeyim tabii ki :) Öyle hirsli, gözü yükseklerde olan birisi hiç olmadim. Bu zayiflik olarak görülsede ne yapabilirim ki ? Yapim böyle, zaten yakitini öfkeden alan bu duyguyla elde edilen basarilar en fazla Pirus zaferi olacaktir. Nitekim bunun ne kadar tehlikeli bir zafer oldugu tarih kitaplarinda yazar. Roma azim, Epir'de hirs olsun. Artik çok biliyormus gibi konusmayi kesip sizi rahat birakmak istiyorum :)

Son olarak; sevgili Janus, size ve arkadaslariniza selamlarimin yaninda iyi dileklerimi de iletiyorum. Birkaç gün sonraki yilbasinizi simdiden kutlarim; dilerim ki her yeni yiliniz öncesinden daha keyifli ve rahat geçer. Bunu rahatlikla söyleyebilirim; iyi ki yolum sizlerle kesismis :)

Not: is ögretmek gibi olmasin ama sorularin haricindeki kisimlar silinebilir.

YANIT

Yanıtlarıma geçmeden belirteyim: İstediğiniz uzunlukta yazabilirsiniz, hatta uzun mesajlara verdiğim yanıtların daha sağlıklı olabileceği bile düşünülebilir. Önemli olan kendinizi ifade edebilmeniz. İlke olarak -sorucu kesilmesini talep etmedikçe- metin eksiltmiyoruz. Bu işe bir kere başlarsak giderek alışkanlığa dönüşebilir.

Ve yanıtlarıma geçeyim.

Uzun yanıtımı okumak istemeyenler için kısa bir yanıt ile başlayalım:

“Açikçasi bire bir gerçeklesmeyen iletisime karsi biraz mesafeliyim diyebilirim, böyle saatlerce mesajlasmak ya da konusmak pek tarzim degildir. Tüm bunlara binaen sosyal hayatim neredeyse yok oldu gitti.”
Bunlar tarzınız değilse, zaten sosyal hayat denilen şey tarzınız değil demektir. Sosyalleşmek adı verilen şey, insanlarla elde olan aracılarla iletişimde olmayı seçmektir. Ancak bu dayatıldığı gibi PE için gerekli değildir, hatta zarar verici (NE celp edici) bir şekle bile dönüşebilir.

Ve asıl yanıt:

Son yıllarda emperyalist Amerikan kültürü dayatması ile moda haline dönüşen sosyalleşmek adlı eylem -yukarıda belirttiğim gibi- bize göre bir gereklilik değildir. İnsan, NE sahibi ise, güçlü sosyal ilişkilerde zarar yaratabilir; kalabalık gruplar arasında da kendini yalnız hissedebilir. Ayrıca bizim sistemde özgün yapı (yani yok edilmemesi gerekli en önemli yanımız) yalnızlık olarak nitelenen ve ataerkide lanetlenen durumdur. Oysa bu durum bir öz, ana mekan, rahatlık kaynağının başıdır. “Yalnız doğup, yalnız ölmek” şeklindeki klişe cümle ile ifade edilen gerçek bu sözlerimin kanıtıdır.

Bizde “Tek kişilik balo salonu” adlı bir kavram vardır, orası en eğlenceli yerdir ve oraya sadece siz ile kendiniz girebilirsiniz. Kiminle eşleşseniz, kaç partneriniz olsa, arkadaş sayınız ne kadar fazla sayılsa da akşamları iş dönüşü, yolculuk dönüşü, ya da ilişki dönüşü, balo salonuna döneceğinizin bilincinde olmalı ve bunu her şeyden fazla sevip, buna her şeyden fazla saygı duymanız gereklidir. Diğer insanların size -bize göre- istemeden atacakları darbelerden ruhsal olarak ancak böyle sakınabilirsiniz. Ama balo salonu bir sığınak değil, bir saraydır.

Ancak her saniye balo salonunda olmak tabi ki doğru değildir. Dışarıya çıkmak da işin diğer yarısı, hatta daha fazlasıdır. Ataerkinin dayatması ile sanıldığı gibi dışarıda jungle filan yoktur; sadece engelli yarışlar, kaygan zeminler, hoş bistrolar, sakin plajlar, seyrek de olsa kar fırtınalarıyla yüklü bir parkur vardır. Bu ortam, vahşi ve kötü niyetli hayvanlar tarafından avlanma ortamından farklı, her harekette biraz zorlanma, ama bir o kadar da gizli keyiflerin bulunduğu antrenman salonudur.

Kabul edilmesi zor olsa da, “en iyisi” diye dayatılan sosyal ilişkiler, hatta güzel arkadaşlıklar ve keyifli flörtler de ana erek değil; parkurun bölümleridirler; yani insanın PE celp etmesi için var olan yerler değillerdir. Onlar da ilerlemek (evrimselleşmek) adına var ve geçilmesi gerekli olan manialardır.

Eğer sosyal (hatta aşk ve aile) ilişkilerini bu aspektte görebilirseniz, onların ana alanlar değil, “mürur edip geçilecek” bölgeler olduğunu kavrarsanız, kendi kendinizle bir el şıkışma, bir tamlık, ya da bize göre bir dans partnerliği yaratabilirsiniz. Söz ettiğim yakınlık, yüzleşilecek sorunları göğüsleme ve onları kolayca çözecek olmanın anahtarıdır.

“Eylül ayindan beri en yakin arkadaslarimi görmüyorum, bu sürede onlari özledigimi fark ettim. Açik alanda Ay isiginin altinda ya da uzaklarda çakan simseklerin manzarasina karsi oturup bira içmeyi, saatlerce güzel sohbetler etmeyi, kana kana kahkahalar atmayi özledim.”
Yaşama istediğimiz kalıbı verme gücümüz çoğumuzda yok (dalga fonkisyonunu -eğer majisyen değilsek- arzumuz değil, beynimizdeki düşünce kalıpları ile bilinçsizce çöktürüyoruz). Bu yüzden öncelikle önerim, ilişkileri çıkış noktası almamanızdan öte, onları size zevk verecek kalıplara dökmeye çalışmamanızdır. Arkadaşını özleyen için en akılcı çözüm telefon adlı çağdaş aleti kullanma ve sonra işleri akışına bırakmaktır. Oysa siz mehtap, ek doğal güzellikler, içki, güzel sohbet ve kahkaha gibi elde edilmesi çok da kolay olmayan ödülleri bir paket halinde beklemektesiniz… ki, bu beklentiye arkadaşlık demek biraz zordur. Arkadaşlık ve flört ilişkisindeki başarı (yani bunlardan zevk alma becerisi) uyum, yani gelene adapte olma yeteneği ile elde edilir. Siz ise bir dolu kural koymaktasınız. Ayrıca arkadaşlık ve flörtü illaki zevk alınacak istasyonlar değil, birer EĞİTİM merkezleri gibi görmek gerekir… çünkü öyledirler. Onların zevkleri, sadece eğitimi başarı ile geçersek alınan aferin kartları (yani ödüllerdir).

Bu yüzden önce sosyal ilişkileri doğru değerlendirmenizi, yaşamın gerçek yapısına adapte olmanızı, ardından arayışa girmenizi öneririm. Yoksa yüzleşeceğiniz sorunlarla, gerçek anlamda yalnızlığa ÇEKİLMEK (isteksizce geri gitmek) zorunda kalabilirsiniz.

“Kendi seçtigim yalnizligima ziyadesiyle düskün birisiyim."
“Günlük rutinime siki sikiya bagli olsamda, keyif çatma isini çalismaya göre biraz daha uzattigim oluyor :) Zaten günümün yarisi keyif çatarak diger yarisi da çalisarak geçiyor.”
“Sosyal medyayi kullanmam, haber alma haricinde telefonu elime almam."

Yahu, bu benim? :) Ciddileşeyim: Bu bir seçimdir. Önemli olan gerçek anlamı ile size rahatlık (pozitif davranışlar) sağlayan modeldir.

“Peki dogrusunu bu kadar iyi bildigimiz, ancak yanlisi degistirmek istemedigimiz zaman ne yapmamiz gerekiyor ?”
Değişmeye çalışmayı çok, ama çok küçük (hatta akıl dışı) adımlarla başlamanızı önerebilirim. Beyin, pek çok şeyi öğrenecek yetenektedir. İki bacak ile yürümek ve konuşmayı, hatta okumayı ve yazmayı bile öğrenebilmektedir. Ancak ona öğretmenin yolu genelde -bilinse/hissedilse de- göz ardı edilir. Söz konusu yol (yani beyne yeni bir model ibla etmenin metodu) sadece hedefe çok, çok küçük adımlarla ilerlemek ve hedefe varmaya uzun (ama bayağı uzun) bir süre vermektir. Uygulanmayan, beğenilmeyen, üstlenilmeyen, ama gizli ve mutlak olarak başarı getirecek metot sadece budur. Beyin -eğer istek varsa- on parmağı farklı şekilde çalıştırırken sanatsal esin hissetmekten tutun da (piyano çalmak), her işi kollarla yaparken bacaklarla bir topu yönlendirmeye kadar (futbol) her şeyi öğrenebilir. Beyin farklı şekilde düşünmeyi de öğrenebilir; bunun çarpıcı kanıtı, ataerkil yönlendirmelerle doğal olmayan nice şeye inanmayı ve öyle davranmayı öğrenmesidir.

Örnek vermek gerekirse, değiştirmek zorunuza giden ampulü değiştirme adına önce merdiveni odaya getirip duvara dayamak, ardından (belki ertesi gün) kutuyu açmak ve yeni ampulü merdivenin üst basamağa koymak, bir sonraki aşamada (belki 3. gün) ampulü değiştirmek modelinden söz edilebilir. Yıkanamayan kişilere de önce bir süre sadece ellerini -ama belli zamanlarda, rutin şeklinde, asla geri adım atamadan- ıslatmalarını, giderek dirseklerine, sonra yüzlerine çıkmalarını, duşa ayaklarını sokmalarını vb. öneriyoruz.

Önemsenecek yegane nokta, adımların (safhaların/derslerin) çok-çok-çok-çok-çok KÜÇÜK olması ve bu minik adımları atmakta ısrarcı olmaktır (bıkıp vazgeçmemektir). Beyin böyle öğrenir. Eğer başarmadınızsa, yeterince ağır ilerlemediniz ya da işin yarısında eğitimi bıraktınız demektir. Ağır ilerleyerek beyine her yeniliği öğretebilirsiniz.

“Her isimi planlayarak saati saatine yapmaya çalistigim için hiç yoktan ortaya çikan beklenmedik isler beni strese sokuyor. Inanin gün içindeki tüm dengem otuz dakikalik bir gecikme sebebiyle dagiliyor ve keyfimi kaçirmaya yetiyor.”
Otuz dakikalık gecikme tabi ki can sıkıcıdır… ama o kadar… yani sadece can sıkıcıdır, “bütün denge”yi dağıtacak bir şey değildir. Gündelik ya da uzun vade yaşam programları, daima olumsuzlukların olabileceği olasılığı göz önüne alınarak yapılmalıdır. Olumsuzluk ve sorun OLAĞANDIR. Karşılaşılan sıkıntıları “darbe almak” olarak algılamak çok, ama çok yanlıştır. Sorunlar, yaşamın en-en-en-en sıradan parçasıdırlar. Yani aslında bir sorun (gecikme, terslik, inkıta), sorun DEĞİL, sadece yaşamın DOĞAL AKIŞINDA GİTTİĞİNİN kanıtıdır. Sorunlar, ilerlemenin göstergesidirler. Onlar sadece dikkat çekici sıklıkta yineleniyorsa gerçek bir tersliğin varlığından kuşkulanılmalıdır.

“Peki dogrusunu bu kadar iyi bildiğimiz”
Mutlak doğrular pek azdır. Doğruları kimlik ile ”an”a bağlı şartlar belirler, bu yüzden her kişi/ortam ve en önemlisi “an”ın kendine özgü doğrusu, yani kuralı vardır. Maharet bunu sezmekte, ya da bilebilmektedir.

“Saka bir yana, umarim sorularimla ve bu uzun yazimla caninizi sikmamisimdir.”
Hiç sıkmadınız. Umarım yanıtlarımla ben sizin canınızı sıkmamışımdır.:)

“Bencil ve kaba olmanin yani sira dayatma yapiyor olma düsüncesi de beni rahatsiz ediyordu.”
Çok ince düşüncelisiniz. Bu çok güzel bir şey… Ama insanlar size bir şey vermeye hazırlarsa, fazla duraksamayın ve alın. ;-) Biz sebil dağıtıyoruz, çekinmeyin, sorun…

“buradan da gitme ihtimalinizi göz önüne alarak,”
Bu konuda ciddi bir yol ayrımını yeni geçtik. Bazı nedenler yüzünden iki ay boyunca -hiç istemesem de- siteyi kapatma sınırına geldim. Ama atlattık sanırım. Umarım kriz yine gelmez. (Anlayan anladı :-) Bunu fark etmeniz ve kaygılanmanız beni mutlu etti. İlgi, ilgi duyulan kadar duyan için de güzel bir şey… :)

“Heyecanim hala dinmedi, bunun için saçmalamis olabilirim, lütfen mazur görün :)”
Bu heyecan harika bir şey sevgili kardeşim. Mümkün olduğu kadar her şeye duymaya çalışın. Saçmalamak ne kelime, çok güzel şeyler yazmışsınız. Ayrıca arada saçmalamak kadar rahatlatıcı, arındırıcı, şey yoktur. (Tabidir ki kimseyi rahatsız etmeme koşulunda.)

“Unutmadan, burada oldugunuz ve hiç tanimadiginiz insanlara elinizden geldigince yardim ettiginiz için size bir kez daha tesekkür ederim. Özverinizi, çalisma azminizi, efendiliginizi bunlarin yani sira hosgörünüzü takdir ettigimi belirtmek ve tüm bu yönlerinize imrenerek baktigimi da söylemek isterim :)
Çok, ama çok-çok teşekkür ederim. :)))

“Sisteminizi anladigim kadariyla hayatima adapte etmeye çalisiyorum ve sizi, aslinda arkadaslarinizi da kendime bir rol model olarak görüyorum."
Daha da büyük teşekkürler kardeşim. Mehmet Ali mesajınızı bana aktarırken bu cümleye dikkat etiketi atmış. Hepimiz okuduk ve teşekkürler ediyoruz.

“Elbette sizi takip ettigim bu süre içerisinde yatlara, lüks otomobillere, birbirinden güzel iyi huylu hanimefendilere kisaca çok rahat bir yasama ulasmadim.”
Hanımları geçin; ötekilere biz de ulaşamadık. (Cinsel heyecanlara ulaşmak çok kolay olduğu için ulaştık sayılır. Yapılması gerekli yegane şey istek listesindeki kalemleri azaltmak ve "Her gelene hay hay, gidenlere bye-bye" demektir. ;-) Ama, tüm dürüstlüğümle söylüyorum ve beni okuyan herkesin inanmasını rica ediyorum: Sorunlardan asude olmasa, sıradan olsa da, diğer bir çok kişiden çok daha keyif, rahatlık ve eğlence içindeyiz. Bizim yaşamımız, bence teorilerimizin geçerliliğinin kanıtıdır.

[Ben danışmanlık yaptığım için insanların gerçek yaşamını yakından görmekteyim. Anlatılanlara bakarak, bizlerin onlardan bambaşka bir alemde yaşadığımıza inanmamak elden gelmiyor. Ve altını çizmem gerekir ki bu durum bir şans değil, bizlerin beyin elektriği ile yaratılmış bir ortamdır (en azından biz buna inanıyoruz). Ancak hata yapma eğilimi bizlerde de var. Bizler üstün insanlar hiç mi hiç değiliz. Ama bizler, her kayıp ile bir hatamızın daha farkına vararak kayıpları bizi daha güzel yerlere götürecek şahane şans noktaları olarak görmekteyiz. Tökezlemeler olmazsa gelişim (cennete doğru ilerleme) de olmaz.]

“Aza tamah etmek, mütevazi olmaya çalismak ya da kolaya kaçmak degil bu, ben sadece zevk aldigim isi yapmak için çabaliyorum.”
Süper!!!!! Zaten aza tamah-mamah etmeyin. Hak yemeden, insanları üzmeden, hep en iyiye -istediğiniz her ne ise- en iyisine odaklanın.

[Müslümanlık bu yönden de çok güzel bir din sayılabilir; Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi, çileci, dünyasal nimetleri karalayıcı yanı yoktur. (Seksi de -belli moral değerler içinde- teşvik edicidir.) Hz. Muhammet’in güzel kokuların, taamın hayrı ve güzel hanımlar üzerine hadisleri vardır. (Enes’in rivayetine göre: "Bana, (dünyanızdan) güzel koku ve kadın sevdirildi.” Nesâî, İşretu'n-Nisâ 1; 7, 61]

Heyecan içinde isteyin, çok isteyin, sonra bunu elde etmek adına kolları sıvayıp zorluklara keyifle atlayın, engelleri (sorunları) bir Camel Throphy’de sollamanız gereken de Jeep sürücüleri (bir çeşit yarış arkadaşları) olarak görün. Onlar rakip olsalar da, düşman değil, yarış arkadaşlarıdırlar. Yarış bitince kimse yumruklaşmaz, şampanyayı birlikte götürür.

“Bunu basarmak için sevmedigim isleride ihmal etmemem gerektiginin de bilincindeyim tabii ki :)”
Bu kadar duymayı istediğim şeyler, bu denli peş peşe gelmemişti uzun zamandır. Sağ olun.

“Öyle hirsli, gözü yükseklerde olan birisi hiç olmadim.”
Hırslanmadan da gözünüz yükseklerde (ilerilerde) olabilir. Ama gözün yüksekte olması (zorlu zirvelere oynamak) gerekliliği diye de bir şey yoktur. Yaşam boyunca aynı yerde durarak da ilerlemek mümkündür.

“size ve arkadaslariniza selamlarimin yaninda iyi dileklerimi de iletiyorum.”
Bizden de (gerçekten hepimizden) size SELAMlar, yeni yılda başarı, heyecan ve keyifler… Süleyman bey (site sahibi) de teşekkürlerini gönderiyor.

Sizin gibi bir öğrencimizin olması bize en değerli yeni yıl armağanı belki de.


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -